12 Mart 2015 Perşembe

Güncelesem mi güncelemesem mi?

 Part time iş bulmak için Kızılay'a indim bugün. Gerekli görüşmeleri yaptıktan sonra yeni sahaflar aramaya başladım. Çaylarını içtim, güzel bağlar kurmuş oldum.

 Bu zamana değin -ki bu da neredeyse 3 saati buluyor- harcamış olduğum tek para yol parası idi zira, ne vardı da ne harcayayım ki. Yanlış anlamayın lütfen, ben çok keyif aldım 3 sa. boyunca yürümekten oraya buraya. Son görüşmemi yapmak için -aklı büyük insanlarla görüşmeyi severim de- sahaf abimin yanına doğru gidiyorken bir İran restaurantı gözüme ilişti. Nicedir aklımdaydı ki yeni kitaplar ve insanlar gibi yemekleri de tanımayı çok severim ama param yoktu.

 5 dakika sonra kendimi restaurantın sandalyesinde oturur halde buldum. Çok tatlı ve sıcak kanlı bir kadın mönüyü uzatarak selamladı beni. Yıllardır garsonluk yaparım, yıllardır gezmediğim şehir, tanımadığım kültür yahut mekan kalmamıştır ama kalmış. Kadın öyle sıcaktı ki.

 Aşreşte adlı bir çorbada karar kıldım ki param ona yetiyordu zaten çünkü kitapta almalıydım. Çorbanın ardına şunları şunları ister misiniz diye sordu kadın. Bir an düşündüm ve sadece hayır, teşekkür ederim demek yerine şu an param yok, çok merak ettiğim için girmiş bulundum ama en kısa zamanda mutlaka paralı bir halde geleceğim, teşekkür ederim dedim. Kadın sıcacık gülümsemesiyle peki efendim diyerek uzaklaştı.

 Aşreşte o kadar güzeldi ki, görüntüsünü hiçte aratmadı. Kitabı kapağına göre yargılayabilirmişiz bu aşreşte de. Ekşimsi sosları ile ıspanağa benzer bir sebze, nohut ve tanımlayamadığım birkça malzeme ile yapılmış bir çorba. Sıcak servis ediliyor evet ve ortasında kaymağa benzer -renginden ve kıvamında ötürü öyle diyorum- birşey vardı ama çok farklı bir lezzetti o da. Ekşimsi biraz.

 Tam kalkmaya yelteniyordum ki ayrana benzer bir içecekle adanamsı bir kebab geldi önüme. Şaşkınlığıma mahal vermeden, böyle bir sipariş vermedim ki ben hanfendi demeye kalmadan, lütfen bunu kabul buyurun, patronum canı gönülden bunu tatmanızı rica ediyor ki çok mutlu oluruz bizi reddetmezsiniz dedi. Hafif ağlamaklı, peki dedim ve yemeye koyuldum.

 Kebab muhteşemdi. Adı negini. İçerisinde tavuk var ama dışı adana malzemeleri ile kaplanmış. Kızarmış biber, domates ve safranlı pilav ile servis ediliyor. Pilav o kadar boldu ki anlatamam. Pirinçleri de çok farklıydı. Bizimkilere göre daha uzun ve ince. Çinliler gibi sadece su ile pişiriyorlarmış pirinci. Safran sosu ile o kadar uyumluydu ki. Ayrana benzer içecekte onların ayranı imiş. Su, soda, nane, adını unuttuğum bir sos ve yoğurt ile yapılan bir içecek.

 Tarçını anımsatan çaylarını da içtikten sonra sahaf abimin yanına ulaştım. Yol param hariç cebimde 10liram vardı yani bu da demek oluyor ki 2 kitap alabilecektim. Abimle biraz sohbet ettikten sonra seçtiğim 2 kitabı alıp fiyatını sordum. Üzerine 3 kitap daha ekleyerek, 10 lira abicim dedi. Platon, Konfüçyüs, Schopenhauer, Sokrates... Kitaplara bakar mısınız?

 Yazar diyor ki, yine de herşeye rağmen güzeldir hayat. Bomboş olsa da ceplerimiz ve keyfimiz, heybemiz ne mücevherlerle dolu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir fikir de sen at